Tarih: 30.10.2025
Yazar: Umut Bağdadioğlu
Editör: Simay Dikici
ABD’nin “uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele” bahanesiyle Karayipler bölgesine askeri yığınak yapması, yüzeyde bir güvenlik operasyonu gibi görünse de, uluslararası ilişkiler bağlamında incelendiğinde derin bir jeopolitik stratejinin parçasıdır. “USS Gravely” füzesavar gemisinin Trinidad ve Tobago açıklarına demirlemesi, Washington’un Latin Amerika üzerindeki tarihsel nüfuz alanını yeniden tahkim etme arayışının yeni bir göstergesidir. Bu tür hamleler, genellikle “insan güvenliği” ya da “suçla mücadele” gibi insani argümanlarla meşrulaştırılsa da, aslında enerji güvenliği, bölgesel hegemonyanın korunması ve Çin ile Rusya’nın Latin Amerika’daki artan etkisine karşı önleyici bir strateji olarak okunmalıdır. ABD’nin Latin Amerika’daki askeri varlığı, Soğuk Savaş sonrası dönemde azalmış görünse de, özellikle Venezuela’nın Bolivarcı rejimi altında ABD karşıtı bloklarla yakınlaşması, Washington’un bölgeye yeniden yönelmesine zemin hazırlamıştır.
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun bu gelişmeye sert tepki vermesi, yalnızca bir diplomatik krizin değil, aynı zamanda bir “egemenlik savaşının” ifadesidir. Maduro, ABD’nin “uyuşturucu ile mücadele” söylemini, Venezuela hükümetine karşı yürütülen dolaylı bir rejim değişikliği operasyonu olarak değerlendirmektedir. Geçmişte Washington’un Kolombiya üzerinden yürüttüğü “Plan Colombia” programı, benzer biçimde uyuşturucu ticaretini gerekçe göstererek bölgeye askeri ve ekonomik müdahaleleri meşrulaştırmıştı. Bugün Venezuela çevresinde gelişen olaylar da, bu türden müdahale stratejilerinin modernize edilmiş bir versiyonunu temsil etmektedir. Caracas yönetimi, bu hamleleri kendi toprak bütünlüğüne ve enerji kaynaklarına yönelik dolaylı bir tehdit olarak algılamakta, özellikle de ABD’nin Venezuela açıklarındaki deniz alanlarında olası bir enerji müdahalesi yapmasından endişe duymaktadır.
Maduro’nun Trinidad ve Tobago’yu “ABD’nin uçak gemisi gibi davranmakla” suçlaması, Latin Amerika diplomasi tarihinde sık rastlanmayan bir üsluptur ve bölgedeki küçük ada devletlerinin büyük güç rekabetinde nasıl konumlandığını göstermektedir. Trinidad ve Tobago, tarihsel olarak enerji zengini bir ülke olup, doğal gaz ihracatında bölgesel bir merkez konumundadır. Ancak bu ekonomik avantaj, ülkeyi aynı zamanda dış politika bağımsızlığını sınırlayan bir faktöre dönüştürmektedir. Washington ile enerji güvenliği ve deniz ticareti alanında yakın ilişkiler geliştiren Trinidad ve Tobago, ABD’nin bölgesel güvenlik politikalarının pasif bir uygulayıcısı konumuna sürüklenmektedir. Venezuela ile imzalanan enerji anlaşmalarının askıya alınması, bu bağlamda yalnızca ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda Karayipler bölgesindeki enerji diplomasisinin kırılgan yapısını da ortaya koymaktadır.
Trinidad ve Tobago hükümetinin Associated Press aracılığıyla verdiği “Geleceğimiz Venezuela’ya bağlı değildir” açıklaması, küçük devletlerin diplomatik varoluş mücadelesinin tipik bir örneğidir. Bu tür ifadeler, yüzeyde ulusal egemenlik vurgusu taşırken, derinlerde büyük güçlerin baskısı altında gelişen bir stratejik uyum sürecini yansıtır. Karayipler ülkeleri, tarihsel olarak ABD’nin Monroe Doktrini’nin etkisi altında kalmış; “Amerika Amerikalılarındır” ilkesi çerçevesinde, bölgesel bağımsızlıklarını büyük oranda Washington’un onayına bağlı olarak sürdürmüşlerdir. Bugün de bu durum değişmemiştir: Küresel güç dengeleri, Karayipler’i tıpkı 20. yüzyılın ortalarında olduğu gibi yeniden bir rekabet alanına dönüştürmüştür.
ABD’nin “USS Gravely” hamlesi, yalnızca askeri bir güç gösterisi değil, aynı zamanda enerji jeopolitiğinin askeri araçlarla nasıl iç içe geçtiğinin somut bir örneğidir. Venezuela, dünyanın en büyük kanıtlanmış petrol rezervlerinden birine sahiptir; ancak bu kaynaklar, uzun süredir ABD yaptırımları nedeniyle küresel pazarlara entegre olamamaktadır. Buna karşın Çin ve Rusya, Maduro hükümetiyle yaptığı anlaşmalar yoluyla bu enerji kaynaklarına erişim sağlamış, böylece Washington’un Latin Amerika’daki stratejik üstünlüğünü tehdit eder hale gelmiştir. Bu bağlamda ABD’nin Karayipler’e savaş gemisi göndermesi, yalnızca uyuşturucu kaçakçılığıyla değil, aynı zamanda enerji rotaları üzerindeki denetimi yeniden tesis etme girişimiyle ilgilidir.
Uluslararası ilişkiler kuramları açısından değerlendirildiğinde bu gelişme, realizm teorisinin temel varsayımlarını destekler niteliktedir. Devletler, hayatta kalmak ve çıkarlarını korumak için güç kullanmaktan çekinmezler; ideolojik ya da insani gerekçeler, çoğu zaman bu güç mücadelelerinin maskesi işlevini görür. ABD’nin Venezuela’ya yönelik politikası da tam olarak bu rasyonaliteye dayanır. Liberal uluslararası düzenin normatif diliyle sunulan “uyuşturucu ile mücadele” politikası, aslında hegemonik istikrarın sürdürülmesi amacını taşır. Bu durum, Antonio Gramsci’nin “hegemonya” kavramıyla da örtüşür: Zor kullanımıyla meşruiyetin birlikte işletilmesi. ABD, bölgede askeri varlığını sürdürürken, aynı zamanda uluslararası kamuoyuna hukuki ve ahlaki bir çerçeve sunarak meşruiyet üretmektedir. Venezuela açısından bakıldığında ise bu kriz, Latin Amerika’da giderek zayıflayan “bölgesel dayanışma” idealinin de bir göstergesidir. Bir dönem ALBA (Bolivarcı İttifak) ve CELAC gibi örgütler aracılığıyla ABD’ye alternatif bir bölgesel blok yaratma çabası gösteren Venezuela, bugün bu girişimlerin zayıflamasıyla diplomatik yalnızlığa itilmiştir. Bu yalnızlık, ABD’nin baskısını daha görünür kılmakta ve Maduro yönetiminin iç politikadaki meşruiyetini zedelemektedir. Dolayısıyla enerji anlaşmalarının askıya alınması, kısa vadede ABD’ye karşı bir direnç sembolü olsa da, uzun vadede Venezuela ekonomisini daha da kırılgan hale getirebilir.
Sonuç olarak, Karayipler’de yaşanan bu gerilim, uluslararası sistemde güç, çıkar ve güvenlik arasındaki karmaşık dengenin yeniden şekillendiğini göstermektedir. ABD, “suçla mücadele” söylemini stratejik bir kalkan olarak kullanırken; Venezuela, egemenlik ve bağımsızlık vurgusuyla kendi siyasi direncini sürdürmeye çalışmaktadır. Bu karşıtlık, Latin Amerika’nın tarihsel kaderini yeniden gündeme getiriyor: dış müdahalelerle kuşatılmış bir bölge mi, yoksa kendi kaderini tayin edebilen bir kıta mı? Karayipler bugün bu sorunun laboratuvarı konumundadır — tıpkı Soğuk Savaş döneminde Küba’nın olduğu gibi. Bu kriz, yalnızca Venezuela ve Trinidad arasında değil; aynı zamanda Amerika kıtasının geleceği, enerji kaynaklarının paylaşımı ve uluslararası düzenin normatif sınırları arasında şekillenen çok katmanlı bir güç mücadelesidir.
KAYNAKÇA
Çin, G. ,Şimşek M. ,Gök N. ,Akcanbaş M. Şahin A., (2019). Bolivarcı Venezuela
Cumhuriyeti’nde yaşanan kriz. Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10(1),
67–92. https://dergipark.org.tr/tr/download/issue-full-file/48123
Abiç, F., & Baysal, B. (2022). Sistemik ve iç faktörler ışığında değişen Türk dış
politikası: Venezuela örneği. Alternatif Politika, 14(2), 322–347.
https://alternatifpolitika.com/eng/site/vol/14/no/2/09-Ferda-Abic-Turk-Dis-Politikasi-
Venezuela-Ornegi.pdf
Yüce, M. (2022). Neo-Gramsciyan hegemonya analizi çerçevesinde Çin-Latin
Amerika ve Karayipler ilişkileri. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 19(40), 55–78.
https://www.academia.edu/100400300
Gazete Oksijen. Venezuela, ABD savaş gemisinin Trinidad’a demirlemesinin ardından
enerji anlaşmalarını askıya aldı. https://gazeteoksijen.com/dunya/venezuela-abd-
savas-gemisinin-trinidada-demirlemesinin-ardindan-enerji-anlasmalarini-askiya-aldi-
255206
Demirören Haber Ajansı (DHA).ABD, Trinidad ve Tobago’ya savaş gemisi gönderdi.
https://www.dha.com.tr/dunya/abd-trinidad-ve-tobagoya-savas-gemisi-gonderdi-
2746691
Habertürk.Karayipler’de askeri varlığını artıran ABD, Trinidad ve Tobago’ya savaş
gemisi gönderdi. https://www.haberturk.com/karayipler-de-askeri-varligini-artiran-
abd-trinidad-ve-tobago-ya-savas-gemisi-gonderdi-3833084
Anadolu Ajansı.US warship docks in Trinidad and Tobago amid rising tensions with
Venezuela. Erişim adresi: https://www.aa.com.tr/en/americas/us-warship-docks-in-
trinidad-and-tobago-amid-rising-tensions-with-venezuela/3727467